14 Nisan 2012 Cumartesi

Torrent Film-Oyun Zamunda





                          The Elder Scrolls V Skyrim

Merhaba Arkadaşlar burada paylaşacağım torrentler ZAMUNDA kalitesindedir. VE yayınımıza ilk Olarak Bu yılın en iyi oyunu The Elder Scrolls V Skyrim ile başlayalım.Ben bu tür oyunları oynamayı pek sevmezdim açıkçası daha öncedende elder scrolls diğer serilerinide oynamış değilim skyrime http://www.merlininkazani.com/ Sitesinde gördüm ve oyunu indirmeye karar verdim.Oyun oynayınca ise keşke daha önceden başlasaymışım diye kendime kızdım.Skyimde adamınızı yaratıp kendi kurallarınız koyabilirsiniz.İnsanın Hayal gücünü zorlayan bir oyun.Şimdi Oyunun Torrent Linkini aşağıda paylaşıcağım bundan önce Oyunu İndirmenizi Şiddetle öneriyorum.Bu ilk blog yazım ilerki günlerde oyunlar için rehberler oluşturacağım BİLGİNİZ OLA.


 SKYRİM oyunundan Fotoraflar













Sistem Bilgileri

Minimumİşletim Sistemi: Win XP/7/Vista (32 veya 64 bit)
İşlemci: Çift Çekirdekli 2Ghz
RAM: 2GB 
Sabit disk: 6GB
Ekran kartı: DirectX9c destekli 512MB RAM

Önerilenİşletim Sistemi: Win XP/7
İşlemci: Dört Çekirdekli Intel veya AMD 
RAM: 4GB
Sabit disk: 6GB 
Ekran kartı: DirectX9 destekli 1GB GTX 260 ve Radeon 4890










ZAMUNDA TORRENT LİNK;
https://hotfile.com/dl/152758087/f369222/The.Elder.Scrolls.V.Skyrim_Multi-8_3xDVD-5-SHIELD.torrent.html

                                            FİFA 12


                 

  Gelelim FİFA 12.Adamlar yapıyolar abi.Ben fıutbol oyunlarına ilk FİFA 2000 ile başladım Fifa 08 e kadar sabrettim oyun kendini bozmaya başladı.Fifanın durgunluğundan faydalanan Konami ekibi oyunu geliştirmeye başladı ve futbol severler arasında PES çılıgınlığı başladı.Bu çılgınlık taki Fifa 11 çıkmasıyla büyük bir yara aldı ardındanda malum oyunumuz Fifa 12 darbesi yiyince kendine gelmesi zor gözüküyor.Gelelim Fifa 12'ye oyun tek kelimeyle harika.Oynama başladığınz andan itibaren bırakamıyorsunuz.Fifa bu sene kendini bi hayli geliştirmiş Fifa 12 özgü olan Player Impact Engine, gerçekçi fizik kuralları ile sahanın tüm alanlarındaki etkileşimi bire bir yansıtıyor. Motorun özelliklerinden Precision Dribbling topa dokunuşlarınızda dar alanlarda daha doğru hareket etmesine imkan tanıyor ve oyunu daha iyi kontrol etmenizi sağlıyor. Geliştirilen Tactical Defending, pozisyon almak ve oyuncunun yolunu kesmek gibi stratejik kararların topu kapmak kadar önemli bir değer kazanmasını sağlıyor. Pro Player Ingelligence ise yapay zeka tarafından kontrol edilen oyuncuların kendi özelliklerini bilerek ona göre davranmasını ve takım arkadaşlarının içerisinde bulundukları durumları analiz ederek ona göre hareket etmesini sağlıyor.Oyunda Türk takımı olarak birtek GALATASARAY bulunuyor.Oyunda sadece kaleci olabiliyorsunuz.Ultimate lig ile gerçek dünyadaki olaylardan etkileniyorsunuz Örneğin;Arsenal aldınız Sagna sakatlandı oyundada sagna sakat durumda oluyor.Yani kısacası FİFA 12 bu sene yine oyuncularından tam puan alıyor.




                                                                   FİFA 12 TRAİLER






FİFA 12 Oyun İçi Görüntüleri


























FİFA 12 SİSTEM GEREKSİNİMLERİ 



Fifa 2012 Normal Sistem Gereksinimleri
İşlemci: Intel Core 2 Duo E6750 2.66GHz yada AMD Athlon II X2 245e.
2Gb Ram
İdeal Ekran Kartı GeForce GTS 240 ve Radeon HD 3870 Yukarısı!
Fifa 2012 Minimum Sistem Gereksinimleri
İşletim Sistemi: Windows XP, Windows Vista veya Windows 7.
CPU: 2.4 GHZ tek çekirdek ve Yukarısı işlemci.
Ram : 1.5 gb (XP,Vista 1 GB , Win7 1.5)
Ses Kartı: DirectX 9, 10, 11 uyumlu.
Ekran Kartı: En kötü NVidia GeForce 6800 yada ATI Radeon X1600(256 Mb 128 Bit Ekran Kartı)
Donanım: Mouse ve Klavye.
Ağ: İnternet Bağlantısı
Sabit disk: 6 GB boş yer

 

OYUNUN LİNKİ

https://hotfile.com/dl/152786788/957799c/Fifa12.torrent.html

         

                               Assassin's Creed: Revelations




Assassin's Creed serisinin son çıkan oyunu.Bu oyun insanı kendisine bağlıyor Assassin's Creed Revelations oyunun İstanbulda geçmeside bu bağımlılığı artırır nitelikte.Oyunun çıktığını öğrenince hemen eve gidip indirdim Assassin’s Creed: Revelations parmaklarımın ucundaydı. Hemen oyunun menüsüne girip biraz inceledim. Karşımda oyunun 3 farklı parçasından oynayabileceğim kısımlar seçilebilir şekilde duruyordu. İlkini seçip oynamaya başladım. Bu kısım Ezio’nun İstanbul’a gemiyle gelmesi, gemide Süleyman’la tanışması ve İstanbul’daki Assassin’lerin başı olan Yusuf Tazim’le tanışmasını konu alıyor. Bir nevi rehber niteliği taşıyan bölümde çevre tasarımlarıyla da tanışmış oluyorduk. Haliyle oyunun İstanbul’da geçiyor olması ve karakterlerin Türk olması, ilk olarak seslendirmelere kulak kabartmama neden oldu. Ezio’nun seslendirmesi konusunda zaten herhangi bir eleştirim olamaz. Her zamanki olduğu gibi Ubisoft bu konuda iyi bir iş çıkarmış. Ancak konu oyundaki Türk karakterler olunca, işler biraz değişiyor. Özellikle bizi karşılayan Yusuf Tazim’in bozuk Türkçesi, bu karakterlerin Türkçe’yi bir Türk gibi telaffuz edemeyen yabancılara seslendirildiğini açıkça gösteriyor. Süleyman karakterinin seslendirmesi biraz olsun yerinde olsa da, çoğu Türk karakterde aynı seslendirme sorunu mevcut. Daha çok bir İtalyan’ın Türkçe konuşmasına benziyor seslendirmeler. Karakter seslendirmeleri dışında çevredeki konuşmalarda ise günümüz Türkçesi kullanılmış. İçten ve bazen gülümseten muhabbetler duymanız mümkün.

Yusuf’la yaptığımız ilk görevlerde yeni silahımız olan “Hook Blade”i, yani kancayı görüyoruz. Oynanışa pek bir yenilik katmıyor ancak 1-2 yeni hareket ve çatılara gerilmiş iplerin üzerinde kaymamızı sağlıyor. Bu ilk görevler oyuna yeni başlayanlara bir rehber niteliğinde. Hatta küçük bir spoiler verelim: İlk görevlerden biri, Yusuf’u Galata Kulesi’nin tepesine kadar takip etmek. Görevler hakkında pek fazla ayrıntıya girip, oyunu oynarken alacağınız zevk katsayısını düşürmek istemiyorum. Ancak karşımıza çıkan karakterler ve yerler hakkında kısaca bahsetmeliyim. Oyunda son dönemde “Muhteşem Yüzyıl” dizisiyle popüler olan Kanuni Sultan Süleyman’ı genç bir şehzadeyken görebiliyoruz. Bunun dışında benim oynadığım bölümlerde karşıma çıkmamış ancak oyunda yer alacak olan Piri Reis de AC: Revelations’da karşımıza çıkacak ünlü karakterlerden bir diğeri. Yerler olarak Galata Kulesi, Ayasofya, Topkapı Sarayı gibi mekânlar oyuna oldukça başarılı bir şekilde aktarılmış. Hatta bir bölümde İtalyan çalgıcı kılığına girip, Topkapı Sarayı avlusundaki bir komployu da engellemeniz gerekiyor. Bu bölümdeki dialoglar ve özellikle Ezio’nun çaldığı şarkılar beni oldukça güldürmüştü.

AC: Revelations’da sadece Ezio değil, Altair ve Desmond’ın hikâyelerini de oynayacağımızı belirtmeliyim. Özellikle Altair’in hikâyesine geri dönüşler yaşayacağız ve önceki oyunlarda oynamadığımız kısımları oynayacağız. Böylelikle hikâyenin kayıp parçalarını da tamamlamış olacağız.


Peki ya İstanbul? 

Ubisoft’un çıkardığı iş, kötülenecek bir iş değil. Ölçekli şekilde küçültülmüş bir İstanbul var elimizde. Ancak içi dopdolu bir İstanbul bu. Galata Kulesi’nin tepesindeki girişten aşağı düştüğünüzde karşınıza çıkanlar, İstanbul’un ara sokaklarındaki çeşitli küçük bilgiler, en önemlisi bu şehri yaşayan bir şehir haline getiren insanlar… Bunların hepsi size farklı bir İstanbul yaratıyor ve şehrin her noktasını merak etmenizi sağlıyor.






   Oyun Resimleri











                                           Trailer





Sistem Özellikleri 

Windows XP, Windows Vista , Windows 7
İşlemci: Intel Core 2 Duo 2.1 GHZ or AMD Athlon X2 64 2.7GHZ
RAM: 2.0 GB Windows XP / 3 GB Windows Vista – Windows 7
Ekran Kartı: Shader Model 3.0 veya üzeri destekli DirectX 9.0 uyumlu 256 MB Ekran Kartı. (Ekran kartı mutlaka harici olmalı)
Ses Kartı: DirectX 9.0 uyumlu ses kartı DirectX Version: DirectX 9.0
Hard Disk: 12 GB

Oyun Linki


https://hotfile.com/dl/152904355/4d5ac04/Assassins.Creed.Revelations-SKIDROW.torrent.html


                           Football Manager 2012





Namı diyar FM 12. Peki, bir Football Manager oyunu nasıl incelenir? Her tarafından istatistik fışkıran, detaylara boğulmuş, bilmeyen kişiler için bir oyundan çok renkli bir iş programına benzeyen bir oyunun hangi yönünü anlatıp hangi yönlerini oyuncunun keşfetmesine bırakabilirsiniz?  

Sanırım burada geçmişten gelen bilgiler ile bu türün hayranlarının en çok sıkıntı yaşadıkları alanlarda yapılan yeniliklerden başlamak en mantıklısı. Aslında bu bağlamda biraz da oyunun teknik tarafına giriş yapıyoruz. 

Yıllardan beri çıkan oyun türleri arasında en az sistem gereksinimi belki de menajerlik oyunları için geçerlidir. 


Özellikle 3D maçlardan öncesinde sadece yazıların ve tabloların oluştuğu bu düzen için çok eski zamanlarda “Excel’i açıyorsa bu oyunu da açar” türünden sözler söyleniyordu. Fakat bugüne geldiğimizde artık iş biraz daha ciddileştiği için artık o tarz esprileri yapmak o kadar kolay değil. Nitekim bundan önceki birkaç oyunun, özellikle veri tabanının, yarattığı yükten dolayı bir anda o ufacık oyun kocaman bir canavara dönüşmüştü. Dolayısı ile Football Manager 2012’yi ilk açtığınızda sizi karşılayacak ilk yenilik de bu anlamda olacak. 

Oldu ya siz illa ki 12-13 tane lig istediniz ve dediniz ki “Kasarsa kassın ben bu oyunu böyle oynarım”. 
Fakat bir süre sonra tek bir günü bile, bir saate yakın zamanda geçirdiğinizde içinizde bir pişmanlık hissi doğacak. Şimdi, devam etmek isteseniz buna ömrünüz yetmez, kapatmak isteseniz oynadığınız beş sezon boşa gidecek. O kadar kariyer başarısı, o kadar kupa, vs… İşte Sports Interactive’in bu yeni oyunda size sunduğu en büyük güzellik oyun içerisindeyken lig veya ülke ekleme veya kaldırma seçeneği. 

Bence bugün yapılan FM incelemesinin en önemli kısmı burası. Oyunda ne kadar ilerlemiş olursanız olun, dilediğiniz anda oyuna ilk başlarken seçtiğiniz ülkeler içerisinde değişiklik yapma imkanına sahipsiniz. İstediğinizi ülkeyi ya bütün olarak ya da sadece belli bir iki ligini oyuna dahil edebiliyorsunuz

Son birkaç yıldır çıkan FM oyunlarında bir hoşgörü, bir hayırseverlik aldı başını gidiyor. Evet, tutorial bölümünden bahsediyorum. Bu, yeni bir özellik olmasa da 2012’de gördüğümüz kadarıyla oyunun yağını çıkartacak derecede detaylı bir yardım servisi sizleri karşılıyor. Her zamanki gibi kenarda köşede duran yardım seçeneği istediğiniz anda en detaylı şekilde karşınıza çıkıyor.

Öte yandan ara yüzün tümünde genel bir değişim olduğunu söylememiz gerekiyor. Artık bir oyuncunun üzerine tıkladığınızda sadece karşınıza teknik ve mental özellikleri gelmiyor. Genel olarak para, kontrat durumu, form grafiği, kondisyonu, biyografisi, hakkında tutulan notlar, sezonluk dereceleri, en iyi oynadığı bölgeler gibi pek çok detay artık tek tıklama ile karşınıza çıkıyor. Öte yandan hala bu özelliklerin birçoğunu detaylı olarak ayrı sayfalarda görebiliyorsunuz. Yine aynı şekilde oyuncu ile konuşmak için de bu sayfaya gelmeniz yeterli oluyor.


Football Manager, ilk çıktığından beri menajerlik oyunlarını her daim bir üst seviyeye çıkaran bir oyun olmuştur. FM 2012 de bu mottoda ilerlemeye devam ediyor ve elinden geldiğince bu tarzı en iyi şekilde yaşatmaya çalışıyor. Elbette sorunları var veya yetersiz gördüğünüz noktalar olabilir ancak temele bakıldığında ciddi anlamda menajerliği sizlere en iyi şekilde sunuyor. Dolayısı ile yine kendi alanında oldukça sağlam bir oyun olarak karşımıza çıkan Football Manager 2012 size bir takım olmanın gururunu yaşatacak


NOT:Oyunun yeni çıkan %100 Türkçe yamasınıda oyunla birlikte size paylaşıcağım


http://www.cmfmfan.com/fm-2012-turkce-yama-cikti/786.html linkten oyunun Türkçe yamasını indirebilirisiniz.



Oyunun Resimleri









Oyunun Linki


https://hotfile.com/dl/152910509/670da2f/Football.Manager.2012-SKIDROW.torrent.html



                                  L.A. Noire




“Telefonum çaldığında saat sabahın dördüne geliyordu. Merkezden aradılar ve hemen gelmem gerektiğini söylediler. Merkeze gittiğimde ortağım Bekowsky beni bekliyordu. Trafik şubesinde henüz birkaç ay geçirmeme rağmen şimdiden pek çok olay yaşamıştım. Garip. İnsanlar, yani sizin gibi siviller, bu şubenin adını duyduğunda akıllarına ilk gelen şey kavşakta durup gelen geçen arabalara yön veren üniformalı bir polis oluyor. Ama hayır. Trafik bölümü de tıpkı cinayet masası veya ahlak masası gibiydi. Sadece işin içinde bir araç olması yetiyordu.

Brifing odasına girdiğimizde yüzbaşı bize görevimizi verdi. Bir vur kaç olayı. Zavallı adamın biri, bir bardan çıkıp evine gidecekken yola atlıyor ve hızla gelen bir arabanın altında kalıyor. Ne feci bir ölüm şekli. Olay mahalline gittiğimizde durumun düşündüğümden daha da feci olduğunu görmüştüm, zavallı adam nereden baksanız üç metre sürüklenmiş ve daha sonra kanlar içinde bırakılmıştı. Tanrım. Dünya ne hale geliyor böyle…”

Siyah beyaz bir ekran

İşte sonunda beklenen oyun L.A. Noire kapımızı çaldı. Uzun zamandır Rockstar’ın oyunlarını takip eden birisi olarak onlardan gelecek her türlü ürünü gözümü kırpmadan oynamak istediğim için doğrudan kaptım ve oynamaya başladım. 

Her şeyden önce ilk söyleyeceğim, Rockstar firması bugüne kadar GTA serisi, Bully, Red Dead Redemption’da yaptığının aynısını yapmış; bir şaheser oluşturmuş adeta. Bu tarz bir oyun gerçekten şu sıralar tür çeşitliliği bakımından zor dönemler geçiren oyun dünyasında kansere çare niteliğinde oldu. 

Oyunumuz L.A  Noire, mekan Los Angeles, zaman 1947, tema polisiye. Bu zaman kadar eski yeni pek çok dedektiflik filmi izledim. Aynı zamanda Agahta Christie romanlarının, özellikle Hercule Poriot ile alakalı olanları, hepsini okudum ve inanın bana en sonunda o filmlerdeki ve romanlardaki gibi bir oyun ile karşılaşmak ciddi anlamda beni mest etti, gözlerim yaşardı yahu daha ne diyeyim.

Şaka bir yana L.A. Noire ciddi anlamda bir başyapıt niteliğinde olmuş. Kısaca hikayeyi spoiler vermeden anlatmamız gerekirse; Cole Phelps adlı bir LAPD polis memurunun çözdüğü davalar sonucunda terfi ederek dedektif olup daha sonra da farklı birimlerde atandığı görevlerle başından geçen kariyerini oynuyoruz. Bu zaman zarfında farklı olaylar, karakterler, ortaklar, amirler ve birbirinden sadist cinayetler ve dolandırıcılıklarla karşılaşıyoruz.

Team Bondi ve Rockstar’ın bu yeni oyunu her ne kadar görünüşü ile bizlere bir GTA havası verse de şunu unutmayın ki görünüş aldatıcı olabilir. Çünkü bu oyun GTA’ya hiç benzemiyor.

Delil olmadan olmaz!
Oyunda delil toplamak çok önemli, nitekim bu sizin bir sonraki adımı atmanızı çok kolaylaştırıyor. Ne kadar çok delil bulursanız o kadar rahat bir soruşturma yapıyorsunuz. Üstelik bir şüpheliyi sorgularken de bu delillerden yararlanabiliyorsunuz. Delilleri topladıktan sonra sorguya başladığınızda karşınızdakini “Lie” veya “Doubt” ile sıkıştırmaya başlayınca, bunlar doğru seçenekler dahi olsa, kişi sizden bu iddianızı kanıtlamanızı istiyor. İşte bu noktada eğer o konuya ait bir delil bulamamışsanız veya yanlış kanıtı seçerseniz karşı taraf tezinizi otomatik olarak çürütmüş oluyor ve o soru için başarısız olmuş sayılıyorsunuz.

Ancak sakın aklınıza klasik adventure oyunları gelmesin. Bir davadaki bütün delilleri bulmanız veya sorgulama sırasında bütün soruları doğru şekilde sormanıza gerek yok. Nitekim ben bir kişiyi sorgularken 4’te 4 yapıp ardından ikinci kişide 3’te sıfır yaptım. İşler ne kadar kötü giderse gitsin oyun size bir şekilde yardım edip sonuca ulaşmanızı sağlıyor. Elbette bunu mantıklı bir şekilde yapıyor. Sonuç olarak yine suçluyu yakalıyorsunuz lakin işler biraz uzuyor o kadar.

Kayıt ve İnceleme

Bunun haricinde oyunda bir polisin yapabileceği bütün şeyler düşünülmüş neredeyse. Bir araç plakası öğrendiğinizde veya herhangi kayıtlı bir bilgiye ihtiyaç duyduğunuzda R&I yani Kayıt ve İnceleme (Record and Investigation) birimini arayarak konu hakkında daha detaylı bilgi edinebiliyorsunuz. Ayrıca caddelerdeki lamba veya elektrik direklerinde mavi polis telefonları mevcut. Bu telefonları kullanarak merkezi arayıp size mesaj olup olmadığını sorabiliyorsunuz ki bu mesajlar genellikle üzerinde çalıştığınız dava ile alakalı oluyor. Örneğin adli tıp size ceset hakkında yeni bilgiler olduğunu belirtiyor.

Her ne kadar olay yerine sizden önce gelen ekipler delilleri işaretlemiş olsalar da etrafta onların bulamadıkları deliller de mevcut olabiliyor. Dolayısı ile her gittiğiniz yerde etrafınıza bakmanız sizin yararınıza olacaktır. Misal ben bir olayda kimsenin fark etmediği bir bıçak buldum ve o şekilde olayı çok daha rahat çözdüm.

Nasıl delil bulunur?

Peki, bu koca dünyada o delilleri nasıl bulacağız? Üstelik etrafta inceleyebileceğiniz şeylerden bazılarının olayla alakası olmadığını da düşünürseniz, bu epey bir zor gelebilir. İşte bu konuda delile yaklaştığınızda veya en azından etkileşime geçebileceğiniz bir nesneye yaklaştığınızda gamepad’iniz titriyor ve sizi uyarıyor. Nesneyi elinize aldığınızda ise onu incelerken Phelps bunun evirip çevirip inceliyor. Nitekim nesne bir delil niteliği taşıyorsa zaten iyice yakınlaşarak detayları görebiliyorsunuz, ancak olayla alakasız bir şeyse Phelps bunu size belirtiyor.

Zaten bir olay yerine geldiğinizde klasik gizem tonları arka fondan kulağınıza doğru süzülmeye başlıyor siz delilleri inceleyip hepsini bitirdiğinizde ise müzik kesiliyor ve siz o zaman etraftaki tüm kayda değer delilleri bulduğunuzu anlıyorsunuz. Ayrıca bir de intuition point (sezgi puanları) dediğimiz bir özellik var. Soruşturma sırasında, özellikle sorgularda yaptığınız başarılı hamleler sayesinde tecrübe kazanıyorsunuz. Bu tecrübeler belli seviyeden sonra size sınıf (rank) atlatıyor ve her bir sınıf atladığınızda bazı ödüller kazanıyorsunuz. Bunlar yeni bir elbise veya intuition point’ler oluyor. Bu puanlar sizin bir nevi joker hakkınız. Bu puanları kullanarak etrafta kalan delillerin yerlerini haritada görebiliyor veya sorgu sırasında yapmanız gereken üç seçimden yanlış olan bir tanesini eleyebiliyorsunuz.

L.A. Noire çok yönlü bir oyun ve oynanışı da buna paralel olarak gidiyor. Diğer bir deyişle bir davayı farklı şekillerde çözme imkanına sahipsiniz. Zaten her davanın sonunda oyun küçük bir özet geçiyor ve en altta eksik bir şeyler yapmışsanız bu konuda sizi bilgilendiriyor. Misal dava sonunda size “Eğer falanca kişiyi biraz daha sıkıştırabilseydiniz size arkadaşının yerini o söyleyebilecekti” gibi bir öneri veriyor.

Oyunun ana menüsündeki “Cases” kısmından eski davalarınızı tekrar oynayabiliyor ve bu sefer faklı yollardan sonuca ulaşabiliyorsunuz. Bir davanın sonunda kaçan bir suçluyu öldürseniz de aynı olayı ikinci kez oynadığınızda bu sefer suçluyu havaya ateş ederek tehdit edip tutuklayabiliyorsunuz veya saldırı olan ne kadar çabuk gittiğinize bağlı olarak saldırganları hala olay yerindeyken yakalayabiliyor veya kaçırabiliyorsunuz. 


SON OLARAK


L.A. Noire  oyundan sıkılcağınız düşünmüyorum.Herkesin oynamasını tavsiye ederim

L.A. Noire'ın PC sistem gereksinimleri


 



İşletim sistemi: Windows 7 / Windows Vista Service Pack 1 / Windows XP Service Pack 3 / OnLive PC ya da Mac.
İşlemci: Intel Dual Core 2.2GHz - Quad Core 3.2GHz / AMD Dual Core 2.4GHz - Quad Core 3.2GHz
RAM: En az 2GB, en çok 8GB.
Boş alan: 16GB.
Ekran kartı: NVIDIA GeForce 8600 GT 512MB - NVIDIA GeForce GTX 580 1536MB / Radeon HD 3000 512MB - Radeon HD 6850 1024MB.


OYUN RESİMLERİ








L.A. Noire oyun linki


https://hotfile.com/dl/153199025/df7a942/L.A._Noire_Multi-5_4xDVD-5-SHIELD.torrent.html





Grand Theft Auto (GTA)





Kimse o tepeden görünüşlü, araç çalıp ortalıkta gezindiğiniz, suç işlediğiniz bir oyunun bu kadar büyüyeceğini düşünmemiştir. İlkinin üzerinden tam 11 yıl geçti. Yapımcılar işin ucunu bırakmadı ve her seferinde bizleri şaşırtmayı, içeriği zenginleştirmeyi başardılar. Şu an elimizde GTA 4 var. Birçok otorite tarafından tam not alan, neredeyse kusursuz denen yapım. Acaba öyle mi?
Niko Bellic ve kuzen Roman'ın Amerika rüyası
Bu sefer adamımız Niko Bellic. Herşey kaçak yollardan kuzenimizin yanına, Ameriya'ya giderek başlıyor. Roman telefonda bize o kadar güzel anlatıyor ki hayatını, hem ülkemizde bulunduğumuz durumdan kurtulmak hem de ufak bazı hesapları görmek için yanına gidiyoruz. Gel gör ki bizi bekleyen şeyler çok farklı çıkıyor. Ne anlatılan ateşli kızlar, ne elinizde şampanya bardağı ile gireceğiniz jakuziler ne de hangisini kullanacağınıza karar veremeyeceniz spor arabaların yerinde yeller esiyor. Roman kendi halinde bir taksi firması kurmuş, ufak bir apartmanda tek göz odada yaşayan biriymiş meğerse. Zaten belaya yatkın olan kişiliğimiz yüzünden kısa zamanda kendimize bir çevre edinip çalışıp para kazanmaya başlıyoruz. Klasik GTA konusu. Ama firmanın başarısı ilerde ortaya çıkıyor. Ciddi çalışmalar sonucu çevreniz, kıyafetleriniz, gittiğiniz mekanlar, herşey çok değişiyor. Ama denge o kadar yerinde kurulmuş ki, en az 10 saatlik bir oyun süresinden sonra bunlar yavaş yavaş başlıyor. Verilen hava o kadar yerinde ki hani gaza gelip insanın "Ya kardeşim ben bunları dişimi tırnağıma takıpta yaptım" diye söyleyesi geliyor.

Şehir dediğin böyle olur işte
Liberty City, oyunun diğer tarafları gibi yıllarca geliştirildi, büyüdü, canlandırıldı, hayat verildi. Bence şu an gelinen nokta çok ciddileşti. Herşeyden önce harita şimdiye kadar yapılmış olan en büyük şehir. Diğerinden kendini ayıran yegane özellik ise şehrin ruhu. Başlarda daha çok kenar semtlerde bulunduğunuzu direkt anlıyorsunuz. Araçlar eski. Çevre, daha çok binalardan oluşuyor. Renk olarak daha gri tonlar hakim. Fakat ilerledikçe ve şehrin diğer yanlarını gördükçe sanki başka bir oyundaymışsınız gibi hissediyorsunuz. Bir anda etraf cıvıl cıvıl oluyor, renkli büyük reklam tabelaları, daha lüks otomobiller, gidebileceğiniz daha lüks mekanlar. Evet artık kıyafet almaya gittiğiniz dükkanlar bile semt semt değişiklik gösteriyor. Takım elbise bir yerde 300 dolar iken, tabiri caizse conti semtlerde bu fiyat 1000 doları geçiyor. Günün farklı saatleri şehrin havası değişiyor. Özellikle gece köprüden geçerken o ihtişam insanı etkiliyor. Artık köprülerden geçiş de ücretli. Girerken fiş alıp çıkışında da para ödüyorsunuz. Ulaşım için taksileri kullanmakta mümkün. Bir ıslık ile durdurup arka koltuğuna binip gideceğiniz yeri söyledikten sonra taksici sizi ücreti karşılığında götürüyor. Hatta gece tarifesi bile uyguluyorlar.


Çağımızın hastalığı: Cep telefonu

Maalesef olmasaydı ne yapardık dediğimiz cep telefonu da ciddi olarak GTA 4'e girmiş durumda. İstediğiniz zaman çıkartıp görev için birilerini arayabilir, yolda koştururken araba çarptıysa ambulans çağrabilir, görev yapmak istemiyorsanız bir arkadaşızı bara davet edebilirsiniz. Şehir artık o kadar çok fırsat sunuyorki saymakla bitmez. Oyunu bu denli eşsiz kılan sebeplerden biride bu. Kısaca bahsedeyim. Örneğin bir stand-up komedi şovu izlemeye gidebilirsiniz. İşin detayı ise her seferinde gittiğinizde farklı insanlar, farklı senaryolar, farklı espriler ile karşılacak olmanız. Tabi ki bu sonsuz değil bir sınırı var ama inanın acaba ne zaman kendini tekrar edecek diye hep oraya gitmeye vaktiniz olmuyor. Bowling, striptiz külübü, dart, bilardo, helikopterle ve botla şehir turu yapabileceklerinizden sadece bir kaçı. Öyle ki internet cafeye gidip yüzlerce siteyi gezebilir, kendinize bir bayan arkadaş bulup buluşabilir, telefonunuza melodi indirebilir, farklı arka fon resimleri çekebilirsiniz. Tabi ki farklı görevler için insanlarla mail alışverişi de yapabilirsiniz. Ama gelen maillere dikkat. İçinde sizi kötü sitelere yönlendirecek maillerde var.

GTA serisi hiç bu kadar ciddi olmamıştı
Hatırlıyorum. Ben motor kullanmayı çok severim. Motorumla gezer, hız yapardım oyun sırasında. Fakat geliştirilen bez bebek modelleri ve fizik motoru maalesef bu keyfi elimden almış. Artık gerçekten hız yaparken ölme ihtimali var. Bir görev sırasında tabi alışık olmadığımdan, deneme amaçlı muzurluk yapayım diyerek hızla giden bir arabada direksiyonu sola kırıp el frenine asıldım. Sonuç mu? Yan koltulta oturan karakter, kapısına doğru hızla çarptı, kapı açıldı, yola fırladı, 4-5 takla attı, kafasını çarptığı yerlerde kan izleri oluştu ve hastanelik oldu. Benzer bir senaryoyu da bizzat yaşadım. Hızla giderken kafadan ters yöndeki araca çarptım, karakter ön camdan fırlayıp karşıki aracın camından içeri girdi. Hastanede gözümü açtım. Demek istediğim oyun ne kadar sıradışı olsada fiziksel olarak artık çok daha gerçekçi. Hava şartları bile herşeyi birebir etkiliyor. Aracı yolda tutmak zorlaşıyor, frenler iyi tutmuyor, aniden gaza basınca spin atıyorsunuz. Çevre grafikleri kadar patlamalar ve gölgelendirmelerde geliştirilmiş.

Beyfendi şuraya üfler misiniz?
Herşey gelişti, peki polisler armut mu topladı? Tabi ki hayır. Geliştirilen modellemelerin sonucunda insanlara çarptığınızda aracınız kan oluyor. O halde gezmeye devam ederseniz doğal olarak polis peşinize takılıyor. Bundan ötürü serinin diğer oyunlarında olmayan araba yıkama yerleri yapılmış. Arkadaşınızla içmeye gittiğinizde de geri dönüş için taksi tutmanızı tavsiye ederim. Zaten zar zor ayakta durabiliyoken direksiyon başına geçerseniz arabayı çok abuk sabuk kullanacağınızdan hemen polisin dikkatini çekiyorsunuz. Silahları her zamanki gibi dükkanlardan alabilirsiniz. LT tuşuna sonuna kadar basarsanız otomatik hedef alır, yarım basarsanız kendiniz hedef alabilirsiniz. Ayrıca RB tuşu ile karakteri otomatik olarak en yakın sipere saklayabilirsiniz. Bu fonksiyon gerçekten çok kaliteli olmuş. Çatışmalarda çok işinize yarıyor. Sesler ve müziklere denebilecek hiçbirşey yok. Zaten yapımcılar müzik konusunda atı alıp Üsküdarı geçeli çok oluyor. Her zamanki gibi hangi tarzda isterseniz radyolar emrinize amade. Ayrıca oyun içerisinde internette bulacağınız bir numarayı arayıp o anda çalan şarkının bilgilerine de ulaşabilirsiniz. Araçların sesleri de çok çeşitli ve gerçekçi olmuş. Güçlü bir motor ile etrafta gezmek bir süre sonra insanın başını ağrıtıyor. Çoğu hayranın beklediği oyunun multiplayer özelliği ise denemeğe değer. 16 kişi aynı anda polislerden kaçabilir, bi taraf hırsız bi taraf polis olabilir. Bunlar gibi tam 15 adet değişik mod sizi bekliyor.

Son Sözler
GTA 4 şimdiye kadar yapılmış en kaliteli oyunlardan biri. Yapılan masraflar ve uğraşlar kesinlikle boşa değil. Kendi içinde o kadar ayrıntı var ki sırf onları araştırmak ve bulmak bile başlı başına büyük uğraş. Peki bu oyunun hiç mi kötü tarafı yok? Evet inanması güç ama gerçekten öyle. Gözünüze batan ciddi bir eksikliği yok. Grafik olarak bazen ufak hatalar gözünüze çarpabilir ama hasar modellemeleri olsun, geliştirilmiş karakter modelleri ve fiziği takdire şayan. Şehir büyük ve canlı. GTA 4 kendisinden çok uzun süre söz ettirecek.










Oyunun Sistem Gereksinimi

Minimum sistem özellikleri:
Ekran Kartı: NVIDIA GeForce 7900 / ATI Radeon X1900 veya daha iyi bir ekran kartı
Ekran Kartı mb'ı: 256 MB
Doldurduğu Alan: 16 GB
İşletim Sistemi: Windows XP -Vista
İşlemci: Intel Core 2 Duo 1.8 GHz / AMD Athlon X2 64 2.4 GHz
Ram: 1.5 GB RAM


*Normal sistem özellikleri:
Ekran Kartı: NVIDIA GeForce 8600 / ATI Radeon HD 3870
Ekran Kartı mb'ıı: 512 MB
Dolduracağı Alan: 18 GB
İşletim Sistemi: Windows XP -Vista
İşlemci: Intel Core 2 Quad 2.4 GHz / AMD Phenom X3 2.1 GHz
Ram: 2 GB RAM



OYUN LİNKİ

https://hotfile.com/dl/153527175/26cc63b/Grand.Theft.Auto.IV.3xDVD5-GENTi.torrent.html

Max Payne 3-RELOADED







Karanlık bir alanda, sadece kan izlerini takip ettiğimi hatırlıyorum. Uzaktan gelen bebek ağlamalarını, Max'in heyecanla evine girdiğinde hayatı boyunca unutamayacağı acıyla karşılaştığını. Sam Lake denen adamın (Ki oyunun hem yüzü, hem de hikayesinin yazarıydı) yüz tasarımının kullanıldığı, "Limon yemiş adam" esprilerinin yıllarca yapıldığı bir karakteri hatırlıyorum. Eklenen minik bir modla, dönemin popüler dizisi Deli Yürek ezgileriyle Bullet Time moduna geçtiğini, düşmanlarını kevgire çevirdiğini hatırlıyorum. Bullet Time demişken, bu özelliğin de oyunlarda ilk kez Max Payne'de olduğunu biliyorum. 

Yıllar evvel Windows 98'de oynamayı denediğim, ama yarım kalınca Windows XP'de bitirdiğim bir oyundu Max Payne 1. Ekran kartımdan olsa gerek, bazı bölümlerin kaplamaları gelmiyordu Win98'deyken. İkinci oyun ise, ilkine nazaran çok çok kısaydı, ama değişen pek bir şey yoktu. Max, her şeyi bir bir hallediyordu belki, ama her defasında kaybeden o oluyor ve giderek içine kapanmaya, o karanlıkta boğulmaya devam ediyordu. 

Remedy, harika bir iş başarmıştı. Öyle bir serüvendi ki bu, etkilenmemek mümkün değildi. Çizgi roman tarzda hazırlanan ara geçiş sahneleri, etkileyici müzikler, duygusal hikaye akışı ve en çok akıllarda yer edilen Bullet Time modu.




Max Payne, neredeyse 10 yıldır sessizdi, ta ki 15 Mayıs günü gelene kadar. Rockstar, Remedy'nin oyun dünyasına armağan ettiği Max Payne serisini aldı ve üç numaralı yapımı bizlere sundu. Yapım koltuğunda bu kez Remedy yok, ancak gelişim sürecinde fikir beyanlarında bulunmuşlardı. 

Peki bu, gerçekten de Max Payne miydi?

Yayımlanan ilk ekran görüntüleri, birçok oyuncuyu şaşırtmıştı. Zira karşımızdaki, Max'den çok daha farklı bir adamdı. Saçlarını tamamen kazımış, bitkin bakışlara sahip ve gür sakallı bir adam. Evet, bu Max galiba. Biz oyuncuların dikkatini çeken ikinci nokta ise, Max Payne'in bir GTA kopyası olabilme ihtimalinin bulunmasıydı. Böyle bir gelişmeyi kimse istemezdi eminim. Bu arada hey! Sam Lake de yoktu bu defa ekipte. Zaten yeni tasarlanan karakterin ona pek benzemediği ortadaydı. Dan Houser almıştı kalemi Max için eline. Hikaye artık ondan sorulacaktı, baktığımızda isim dışında her şey değişmişti aslında. Yapımcılar da bu durumu saklamıyordu işin aslı. "Bu, Max Payne'in hayatında yepyeni bir dönem" diyorlardı oyunu tanıtırken. Peki bu döneme gerçekten ihtiyaç var mıydı?



Yeni bir ülke, yeni bir başlangıç

Yapımcılar hani "Bu, Max'in hayatında yeni bir sayfa" açıklamasını yapmıştı ya, işte oyun başlar başlamaz aynı sözleri bir kez de Max'in ağzından duyuyoruz. Böylelikle yapımcıların söyledikleriyle ikna olmayan Max Payne hayranları, Max'in kendi sözleriyle kendilerini daha iyi hissedebilir belki.

Oyuna ilk adım attığımda, bazı şeylerin hala aynı kaldığını hissettim. Max'i ilk görüşüm, anlattıkları ve arkaplanda çalan müzik (İlk oyunu hatırlayın), hikaye anlatımı konusunda Max Payne 3'ün de öncekileri aratmayacağını gösteriyor. Ara geçiş sahnelerinde kullanılan birden fazla görüntü ve karakterlerin söylediği önemli sözlerin ekranda belirmesi, neyi ciddiye alıp, neyi ciddiye almamamız gerektiğini vurguluyor belki de.

Adamımız pek bir yorgun. İçmeyi pek seviyor, kaçmayı da öyle. En azından görünen böyle. Başlıyor kendi kendine konuşmaya. Yeni bir başlangıç, eskileri geride bırakmak güzel olabilir. Evet, belki olabilir. Max böyle düşünüyor, ama buna belki o da inanmıyor. Çünkü geçmiş, her zaman onu yaralayan en büyük unsur. Şu an yaşadıkları da tuz biber oluyor belli ki. Peki neler yaşadı ki Brezilya'da?

Yeni hikayemiz, Max'in New York'dan ayrılıp, Brezilya - Sao Paulo'ya gitmesiyle başlıyor. Burada zengin bir ailenin güvenlik işleriyle uğraşmaya başlayan Max, terörist gruplarca gerçekleştirilen saldırılar sonucu tehlike altına giren güvenliği geri sağlamak için harekete geçiyor.

Bu sokaklar çok tehlikeli

Rockstar yetkilileri, oyunun çıkmasına az süre kala birçok döküman ve resim yayımlamıştı. Bu belgelerde Brezilya'daki yaşamdan, bulunan terörist gruplardan, güvenlik yöntemlerinden ve hatta ne gibi ekipmanların kullanıldığından dahi bahsediliyordu. Anlayacağınız, adamlar etkili oyun deneyimi için Brezilya'ya gitmiş, araştırmalarda bulunmuş. O gezilerde tehlike yoktu belki, ama oyunumuzda güvenli nokta yol bile denilebilir.


Silahımı elime alır almaz, ilk görevim, bir kaçırılma vakasını engellemekti. Tabii ki spoiler vermeden devam ediyorum. Gamepad ile Max'i kontrol etmeye başladığımda, bu adamın gerçek Max olduğuna henüz ikna olmamıştım. Düşmanlar bir bir geliyor ve ben de onları indiriyordum. Derken bir siper çıktı karşıma, Gears of War tarzında geçtim arkasına ve bekledim. 


Düşmanlar beni beklemeye niyetli değildi, çıktım oradan ve çatışmaya devam ettim. Pek akıllı değillerdi, ama fark ettim ki ortalık yerde olduğum sürece onlar da ateş etmekten çekinmiyordu. Bir kurtuluş gerekiyordu ve o an ekranda beliren düğmeye basarak zamanı yavaşlattım. Evet, Bullet Time modu beni bir anda 10 yıl öncesine götürdü. Yavaş çekim modunda sağa doğru atlarken, hedef imleciyle tek tek karşımdakileri indirmenin verdiği hazzı sizlere anlatamam. Bu arada lafı açılmışken, oyunda birkaç çeşit hedef seçeneği bulunuyor. İsterseniz komple hedef yönergelerini siz ayarlayabilirsiniz, isterseniz Auto-Aim özelliğinden de yardım alabilirsiniz.

Birçok bölümde genellikle tek başımıza ilerliyoruz. Araya giren sinematik sahneler, az da olsa soluklanmamıza ve konu hakkında bilgi elde etmemize yardımcı olurken, yapacağımız en ufak hatanın da hayatımıza mal olacağı gerçeğiyle adımlarımızı atıyoruz. Bu önemli, çünkü Max Payne'de dinlen ve iyileş yöntemi yok. İlaç alarak sağlığımızı yenileyebiliyoruz, ki bu ilaçları da her zaman bulmak kolay değil. Tabii üst üste birkaç kez ölürseniz, otomatik olarak sahip olabiliyorsunuz. Ek olarak, bazen Call of Duty'deki The Last Stand moduna benzer olarak otomatik Bullet Time modu giriyor devreye. Biz ölmek üzereyken bu sırada karşımızdaki düşmanı öldürürsek, tekrar hayata dönüyoruz.

İş birliği önemli

Çok dinamik bir oyun yapısına sahibiz gerçekten. Bazen dostlarımızla birlikte hareket ediyoruz. Birimiz koruma sağlarken, diğerimiz de düşmanlarla ilgilenebiliyor. Bazen kaçan, bazen de kovalayan pozisyonundayız. Üstelik karada, havada ve suda. Evet, çeşitlilik konusunda Rockstar bizi hayal kırıklığına uğratmıyor.

Bu arada, Bullet Time modu var dedik de, bu yıllar evvelki modun aynısı mı dersiniz? Hayır, değil. Tamam, yine zamanı yavaşlatarak olabildiğince hızlı davranmamız gerekiyor, fakat bu kez daha sinematik bir bakış açısı getirilmiş. Artık işin içinde artistik kamera açıları da bulunuyor ve odak noktası sadece Max değil. Bu moddayken birini kafasından vurursanız, kamera kurşunla birlikte hareket edebiliyor. Üstelik o hareket esnasında siz ateş etmeye devam ederseniz, bu kez düşmanın üzerinde açılan yaraları ve sıçrayan kanları görüyorsunuz. Bu değişimler gerçek zamanlı olarak yaşanıyor ve bir sinema filminde rol alıyor gibi hissedebiliyorsunuz.

Arada yakın dövüş tekniklerini de kullandığımız macerada, bazen limitlerin dibine dibine vuruyoruz. Nasıl mı? Misal düşmanlar size el bombası attı diyelim, bombaya hedef alarak onu havada patlatabiliyorsunuz. Eğer becerebilirseniz, iki düşmanın arasına girip bir anda çıkarak, birbirlerine ateş etmelerini dahi sağlayabiliyorsunuz. Aksiyon konusunda kesinlikle hiç sıkıntımız yok. Mıntıka temizliği yaparken arada etraftan bulduğumuz notlarla da yeni bilgiler elde edebiliyoruz. Bu arada, her bölümde, etrafa biraz dikkatli bakarak bulabileceğiniz altın silahlar da mevcut. 7


Tabii ki bu tamamen düz bir ilerleyiş değil. Bir bakmışsınız, Max'i odasında içerken buluyorsunuz. Üzerinde pis atleti, ayaklarında neredeyse derman yok. Ama bir de bakmışsınız, o klasik deri paltosunu giymiş, Amerika'daki barlarda kaybeden adam rolünü oynuyor. Max Payne 3'te belki yeni hayat kurma peşindeyiz, ama sıklıkla geçmişe seyahat ediyoruz.

Yapay zeka ne durumda

Az evvel de belirttiğim gibi, ortalık yere çıktığımızda kolay kolay hayatta kalmamız mümkün değil. Kısa sürede bizi kevgire çevirebiliyorlar ve bu sahneler de kare kare ekranlarımıza yansıyor. Lakin, yine de pek akıllı düşmanlarımız yok. Ya da şöyle diyelim, bir terslik var sanki. Ben, herkes arkasını dönükken onlara bakacak olsam, onların beni görmeyeceğini bilirim. Gelin görün ki bu oyunda durum farklı. Tüm düşmanlar arkasını dönükken kutunun arkasında saklanıyorsam, kimsede ses seda yok; ancak ayağa kalktığımda, herkes orada olduğumu anlıyor ve ateş etmeye başlıyor. Demek ki böyle kodlamış sevgili yapımcılar, ama biraz yapmacık olmuş bu doğrusu.

Çoklu oyuncu varsa, çoklu ölüm vardır

Max Payne 3'te seride ilk kez multiplayer oyun modları da bulunuyor. Bir karakter profili oluşturduktan sonra, ister tek başınıza, isterseniz de bir takımla birlikte hareket edebiliyorsunuz. Yapımcılar, son yılların tercih edilen sistemi "karakter gelişimi"ni entegre etmiş Max Payne'e. Ne kadar başarılı olursanız, o kadar puan alıyorsunuz ve gelişim gösteriyorsunuz. Tabii kullanacağınız ekipman ve silah çeşidi de artıyor.  En ilgimi çeken olay ise, paranoya perk'i. Bu özelliği aktif ettiğimizde karşı takım elemanları şaşırıp, birbirlerine düşman kesilebiliyor. Ayrıca Bullet Time özelliğinin multiplayer'da da olduğunu söylemeliyim.

Bir de arcade modu var yapımın. Bu sekmeyi seçtiğimizde, senaryo modunda oynadığımız bölümlerin önemli kısımlarını tekrar oynayabiliyoruz, ancak tek farkla: Bu kez en yüksek puanı elde etmemiz gerekiyor. Karakterleri kafalarından vurursak ayrı puan, ayaklarından vurursak ayrı puan alıyoruz. Tabii ölmemeye de dikkat etmemiz gerekiyor. İlaç kullansak sağlığımız için iyi belki, ama puan seviyemizi düşürebiliyor. Oysa ki bu modun en önemli amacı zaten en yüksek skoru elde etmek. Tek başınıza yapamıyorsanız, arkadaşlarınızdan da yardım isteyebilirsiniz.

Tanrım beni baştan yarat!

Max Payne 3'ün X360 versiyonunu oynadım. Karakter tasarımları ve yüz animasyonları göze hoş gelirken, ışık-gölge efektlerinin de etkileyici olduğunu söylemeliyim. Islaklık efektleri, Max'in üzerindeki giysilerin hareketlerine göre kırışması ve tabii ki karakter animasyonları hoşuma gitti. Kaplama kalitesi de genel olarak iyiydi. Vuruşa göre vücutların tepki göstermesi de gerçekten önemli. Örneğin, merdivenden koşarak gelen bir düşmanı ayağından vurursanız, vurduğunuz ayağı sendeliyor ve öylece yuvarlanmaya başlıyor. Eğer kolundan vurursanız, o tarafa doğru savruluyor, hatta yarasını tutuyor. Animasyon çeşitliliği gerçekten güzel olmuş. Adamımız Max de vurulduğunda, üzerinde kurşun izleri beliriyor. Her ne kadar arada ufak animayon problemleriyle karşılaşsak da, çevredeki objelerle etkileşim de dahil fizik efektleri başarılı. 

Bir diğer konu, müzikler de başarılı. Tempoya göre değişiklik gösteren, özellikle vurmalı çalgılardan elde edilen melodiler, sizi rahatlıkla atmosferin içine çekiyor. Yine ilk oyundan da tanıdık olduğumuz müzikle birlikte, bizi duygusallığa sevk eden melodiler de duyuyoruz. Karakter diyalogları ve Max'in oturaklı sesine de bir sözüm yok doğrusu. Sadece, bazı düşmanlarımız İngilizce konuşmuyordu ve alt yazılar da İngilizce değildi. Bu garibime gitmişti. Ama cevap Max'ten gecikmiyordu. Konuşulanlar hakkında Max de "Hiçbir şey anlamıyorum" diyordu ve belli ki bu bilinmezlik duygusunu biz oyunculara da yansıtması istiyordu. Bence iyi bir yöntemdi.

Sonuç olarak

Max Payne 3, iyi bir aksiyon oyunu olmuş. Zaman zaman geçmişi hatırlatan, ancak genellikle yeni tarzı ve hayatıyla kendini oyunculara kabul ettirmeye çalışan bir oyun. Hem yapımcıların, hem de Max'in kendi ağzıyla söylediği gibi, "Max'in hayatında yeni bir perde bu." Bence seveceksiniz, ancak eski oyunlardaki etkiyi aramaya çalışmamak kaydıyla. İyi oyunlar.




Oyun Fotoragrafları














Minimum System Requirements of Max Payne 3 -

OS: Windows XP/Vista/7
Processor: Intel Core 2 Duo @ 2.4 Ghz / AMD Athlon 64 X2 5200+
Memory: 2 Gb
Hard Drive: 35 Gb free
Video Memory: 512 Mb
Video Card: nVidia GeForce 8600 / ATI Radeon HD 3450
Sound Card: DirectX Compatible
DirectX: 9.0c
Keyboard
Mouse
DVD Rom Drive






OYUN LİNKİ

https://hotfile.com/dl/157828244/5c71fe0/kat.phmax.payne.3.reloaded.torrent.html




The award-winning Max Payne franchise put players in the role of Max Payne, a
hard-boiled New York City detective with a penchant for violence, out to
avenge the death of his family. The latest installment delivers more of the
classic elements and hyper-intense action that fans have come to love, while
moving the story of Max in a new direction.

Since leaving the NYPD and New York itself behind, Max has drifted from bad
to worse. Double-crossed and a long way from home, Max is now trapped in a
city full of violence and bloodshed, using his weapons and instincts in a
desperate search for the truth and a way out.

Install Info -

. Burn or mount the image
. Install the game. When it tries to get updates after install, abort.
Then install the required game updates found in the CrackUpdates dir on
DVD4 (Launcher, Social Club, MP3 main game).
. Copy over the "profiles" dir, also found in the Crack dir on DVD4 to
your DocumentsRockstar GamesSocial Club dir.
(/USERPROFILE/DocumentsRockstar GamesSocial Club).
. Copy over the cracked content, ie. the rest of the files, from the Crack
dir on DVD4 to your installation dir.
. Play the game offline. Make sure that all the games exe files are blocked
from going online by using your system or third party firewall to prevent
outgoing connections on every game exe file. Do this before starting the
game. 





PES 2013-DEMO





PES 2013 marks the huge advance for football simulation, with the new video game offering PES FullControl wherein players are given total control over every pass, shot and first touches to the ball. Likewise , Pro-Active AI ensures that players move as they should both on and off the ball, creating a truly authentic big match experience. The Player ID system then enhances the feeling of individuality, with players that not just move and look like their real life counterparts, but also play just like them.
PES 2013 demo allows any difficulty setting to be used, and boasts localised language settings.
PES 2013 First Demo features eight fully licensed teams : Germany, England, Portugal, and Italy showcase European football, while Santos FC, SC International, Fluminense and Flamengo are available in the Copa Libertadores mode.
Producer: Konami
Publisher: Konami
World release date: 24.10.2012
Europe release date: 24.10.2012
Platforms: PC – PES 13 – DEMO
Play modes: Single/Multiplayer
Game language: MULTI








Torrent Link 


https://hotfile.com/dl/164421802/012b99e/Pro_Evolution_Soccer_(PES)_2013_DEMO.torrent.html